Adi ortaklıklar, iki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişinin belirli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelerek oluşturduğu geçici ortaklık yapılarıdır. Bu tür ortaklıklar, vergi borçları dahil olmak üzere birçok mali sorumluluk taşır. Ancak, adi ortaklık yapısının özel bir hukuki statüsü olduğu için, borçların tahsili konusunda farklı düzenlemelere tabi olabilir. Danıştay 13. Dairesinin 10 Mart 2022 tarihli kararında, adi ortaklıkların vergi borcundan sorumluluğu konusunda önemli bir değerlendirme yapılmış ve 4734 sayılı Kanun’un 14. maddesi kapsamında her bir ortağın vergi borcundan müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulamayacağına hükmedilmiştir.
ADİ ORTAKLIĞIN VERGİ BORCUNDAN DOLAYI ŞİRKETİN BU BORCUN TAMAMINDAN SORUMLU TUTULUP TUTULAMAYACAĞI HAKKINDA;
Danıştay 13. Dairesinin 10.3.2022 tarih ve E:2021/5178, K:2022/956 sayılı kararında; 4734 sayılı Kanun’un 14. maddesinin iş ortaklığının faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan vergi borcundan her bir ortağın müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacağı yönünde değerlendirilmesine imkân bulunmadığına karar verilmiştir.
Davacı şirketin dava konusu ihaleden önce dahil olduğu iş ortaklığına ait vergi borcunun bulunması nedeniyle, 4734 sayılı Kanun’un 10. maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca teklifinin değerlendirme dışı bırakılıp bırakılamayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
4734 sayılı Kanun’un 14. maddesinde, ihaleye iş ortaklığı olarak teklif sunan isteklilerin ihale sonucunda üstlendikleri taahhüdün yerine getirilmesinde ihaleyi gerçekleştiren idareye karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları şeklindeki kural ile ihale sonucunda imzalanan sözleşmenin yerine getirilmesinde iş ortaklıklarının sözleşmeden kaynaklanan taahhütlerin yerine getirilmesi hususunda idareye karşı müşterek ve müteselsilen sorumlu oldukları belirtilmiş olup, maddenin iş ortaklığının faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan vergi borcunun tümünden her bir ortağın müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacağı yönünde değerlendirilmesine imkân bulunmamaktadır.
Hukuk devleti ilkesinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (Anayasa Mahkemesi’nin 04/05/2017 tarih ve E:2015/41, K:2017/98 sayılı kararı, §§ 153, 154).
İlgililerin, hukuk düzeninin öngördüğü bir yükümlülüğü tam olarak yerine getirebilmeleri için bu yükümlülüğün kapsamının kendileri tarafından önceden açıkça bilinmesi gerekmektedir. Aksi takdirde kapsamı tam olarak bilinmeyen bir yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği objektif olarak değerlendirilemeyeceği gibi, bu yükümlülüğü yerine getirmeye çalışanlar açısından adil olmayan sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu durumun hukukî belirlilik, öngörülebilirlik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaştırılamayacağı açıktır.
4734 sayılı Kanun’un “İhaleye katılımda yeterlik kuralları” başlıklı 10. maddesinde kesinleşmiş vergi borcu olan isteklilerin ihale dışı bırakılacağı belirtilerek Kamu İhale Kurumu’na, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın uygun görüşünü alarak vergi borcu kapsamına girecek vergilerin tür ve tutar itibarıyla belirlenmesi ve bu kapsamda istenen belgelerden hangilerinin taahhütname olarak sunulabileceğinin belirlenmesi hususunda yetki verilmiştir.
Kurum tarafından bu yetki kapsamında Kamu İhale Genel Tebliği’nin 17.4.1. maddesinde yapılan düzenlemeyle, “Yıllık gelir, yıllık kurumlar, katma değer, özel tüketim, özel iletişim, motorlu taşıtlar, şans oyunları, damga, banka ve sigorta muameleleri vergileri, gelir ve kurumlar vergisine ilişkin tevkifatlar ve geçici vergiler ile bu alacaklara ilişkin vergi ziyaı cezaları, gecikme zammı ve faizleri bağlamında toplam 5.000,00-TL’yi aşan tutarlardaki borçlar vergi borcu olarak kabul edilecektir.” şeklinde belirleme yapıldığı, ancak anılan Tebliğ’de veya başkaca herhangi bir alt düzenlemede adi ortaklıkların vergi borcundan doğan sorumluluğa ilişkin olarak, adi ortaklığın vergi borcundan dolayı ortakların her birinin sorumlu olup olmadığı, sorumlu iseler hisseleri oranında mı yoksa müteselsil olarak mı sorumlu oldukları hususlarında bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmıştır.
Kurumca ancak kanunla kendisine verilen söz konusu yetki kullanılarak yapılan düzenlemeye dayalı olarak bu hususta bir karara varılabileceği, bu yetki kapsamında âdî ortaklıkların vergi borcundan doğan sorumluluğa ilişkin olarak bir düzenleme yapılmadığı, 4734 sayılı Kanun’un 14. maddesinin iş ortaklığının faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan vergi borcundan her bir ortağın müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacağı yönünde değerlendirilmesine imkân bulunmadığı, hukukî belirlilik ilkesi gereğince isteklilerin kendilerine yüklenen yükümlülüğün kapsamını tam olarak açıkça bilmesi gerektiğinden, vergi mevzuatında bu konuda açık bir düzenleme bulunmadığı takdirde davacı tarafından âdî ortaklığın borcunun tamamından sorumlu olup olmadığını veya ne kapsamda sorumlu olduğunu bilmesinin beklenemeyeceği, vergi borcu olduğunun anlaşılması durumunda geçici teminatın irat kaydedilmesi gibi bir yaptırımla karşılaşabileceği de dikkate alındığında, vergi mevzuatında düzenlenmeyen bir hususa dayalı olarak taahhüdün yerine getirilmesine ilişkin hukuki sorumluluğa işaret eden 4734 sayılı Kanun’un 14. maddesinden hareketle âdî ortaklığın vergi borcunun tümünün davacı şirketin vergi borcu sayılamayacağı açıktır.
Nitekim Dairemizin 14/01/2021 tarih ve E:2020/2404, K:2021/116 sayılı kararında da “Vergi borcu bulunan isteklilerin ihaleye katılım şartlarına ilişkin olarak 4734 sayılı Kanun’un 10. maddesi incelendiğinde, ‘kesinleşmiş vergi borcu olma’ durumunun ihalelerde teklifin değerlendirme dışı bırakılması sebebi olarak düzenlendiği, Kurum’un, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın uygun görüşünü alarak vergi borcu kapsamına girecek vergileri, tür ve tutar itibarıyla belirlemeye yetkili olduğu anlaşılmaktadır. Kurum tarafından bu yetkinin Kamu İhale Genel Tebliği’nin 17.4.1. maddesinde, ‘…’ şeklinde belirleme yapılarak kullanıldığı, ancak Tebliğ’de âdi ortaklıkların vergi borcunun nasıl değerlendirileceğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği”nin belirtildiği, ancak Kurumca bu yönde bir düzenleme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, itirazen şikâyet başvurusunun reddine dair Kurul kararında hukuka uygunluk, dava konusu işlemin iptaline yönelik temyize konu İdare Mahkemesi kararında ise sonucu itibarıyla hukukî isabetsizlik bulunmamaktadır.
Sonuç
İhale süreçlerinde yer alan adi ortaklıkların vergi borcu sorumluluğunun hukuki sınırlarının belirlenmesi, hak kaybını önlemek açısından büyük önem taşır. Bu konuda yaşanabilecek hukuki anlaşmazlıklarda, doğru bir savunma ve detaylı bir değerlendirme için bir ihale avukatından destek almak, olası riskleri en aza indirir.
Leave a Reply